Demokrasi

Demokratik Sistem

Ülkemizin toplumsal yaşam biçimiyle, tarihsel bir irade ve mücadeleyle kazanılmış, Cumhuriyetin temel değerlerine uygun düşen yönetim modeli “parlamenter Demokratik Sistemdir”.

Bu sistem çağdaş dünyanın benimsenen modeli olmakla beraber, halk yararına sonuçlar üretmesi, büyük ölçüde yüksek demokrasi inanç ve bilinci edinmiş toplumsal yapının eğitim düzeyi ile katılım duyarlılığına bağlıdır.

Demokratik sistem, halk iradesinden alacağı güç kadar düzenleyici sonuç üretebilir, tek başına sonuç vermez.

Hukuksal alt yapının dayanağı halkın düşünce ve inanışlarıyla başlar, sosyal ortam içindeki bileşkesiyle tayin edici iradeye dönüşür. Toplum adına işletilen hiçbir sistem toplumun irade ve denetimi olmadan iyi sonuç vermez. Toplumların yaşamına yön veren, geleceğini şekillendiren, siyasal yönetimin tayin edici unsuru, ekonomik ve sosyal kalkınma düzeyine bağlı olarak gelişen demokrasi bilincidir.

Demokrasi bilincine sahip toplumlar için Demokratik sonucun isabetinde toplumun siyasal irade bilinci, demokrasinin kusursuz işlerliği ile birlikte seçilenlerin basiret ve politikalarına çıta oluşturan özellik taşır.

Gelişmiş toplumlar için çağdaş medeniyet ölçüsü, bir yaşam biçimi, ekonomik ve sosyal kalkınma düzeyi ise demokratik sistemin erdem ve faziletlerini geliştirip, genişleten güçtür.

Kalkınmanın gerisinde, çağdaş hedefin uzağındaki toplumların demokratik özlemi yüksek olsa bile demokrasiye ulaşamaz, birikimlerinin yetersizliği nedeniyle demokrasiden istedikleri ölçüde faydalanamazlar. Çünkü demokratik sürece olgunluk kazandıran gelişmeleri besleyen kalkınma olmadan demokrasinin toplumsal mutluluğa kaynaklık etmesi mümkün değildir.

Yukarıda işaret edilen toplum yapısının belirlediği çıta, demokrasinin işlevsel uzantısı olan siyasete terbiye ve denge getiren ağırlığı ile demokrasinin kusursuz işlemesine katkı yapan mekanizmadır. Zaten halkın kendi kendini yönetme kavramı da bu işleyişe bağlıdır.

Ülkemizin Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde, ulusal kurtuluş savaşından sonraki Cumhuriyet idaresini yaratan silkinişi, aynı zamanda demokrasi temelleriyle birlikte çağdaş medeniyetin de hedefini belirlemiş, dünya düzeni içerisindeki yer ve ağırlığına nokta koymuştur.

Ne var ki, çok partili sisteme geçişin zemini kalkınma hamlesi içinde gereği gibi hazırlanmadığı için demokrasi özlemiyle amacı arasında kalan boşluklar, çok partili döneme sirayet eden hastalığa kaynaklık etmiştir.

Çünkü modern yönetim özleminin yüklendiği demokrasi içindeki siyasal yapılanma, halkın inanç ve iradesini modern yönetime taşımak yerine inançlara siyasal saplantı ve çıkmazlar hazırlayarak demokrasiyi zoraki baskı rejimleriyle kesintiye uğratacak koşulları hazırlamış, her on yıllık dönemlerde bu kesintiler, sistemi yeniden başlama noktasına getirmiştir.

Bugün çağdaş dünyanın orta yerinde, temel hak ve özgürlüklere hukuk dışı sınır ve yasak getiren darbe dönemlerine karşı silinememiş alerji ve kompleksi simgeleyen anayasal güvence arayışları, ülkemizde hala gerçek anlamda demokrasi birikim, kültür ve güvenliğinin yerleşmediğine işaret ederken, kalkınma başarısını imkânsız kılan yetersizliklerin daha uzun yıllar devam edeceğini göstermektedir.

Demokrasinin sosyal erdem ve adalet başarısı, siyaset kurumunun anayasal çizgiler içerisindeki disiplin ve kalitesine bağlıdır. Kendisini demokrasi içinde toplumsallaştıracak gelişim ve paylaşım kültürünü siyasetin, bireysel çıkarlara açlık ve iştah açan koşullarında paslandırmış toplumlar, demokrasiyi halkını ütecek oyun alanı haline getiren siyasetçilerini kendi elleriyle yetiştirir.

Demokrasilerde siyasetin aynası toplumların insan yapısıdır.

İstikbal ve inancını demokratik yönetim sistemine bağlamış toplumların irade ve arzusunu belirleyen yapısı siyasetin talep eden değil talep yaratıp, yöneten tarafında olmalıdır.

Siyaset kurumuna hükmedecek iradenin halkına hizmet aşkının ambalajı içinde demokrasiye ters istikamet veren sömürü ve aldatıcılık kanalları açan siyasetçilere tesliminin, halkı refah ve kalkınma yerine, huzur ve refahı aratan Kaos batağına sürükleyen sonuçları, geçmişte demokrasi birikiminden daha fazla yanılgı birikimi kazandırmıştır Türk halkına.

Arızasına sebep olanlara göz yumuldukça demokratik yaşamda yeniliğe kapı açacak değişim yerine eskidikçe inat, hırs ve hatalarından kötülük üreten siyasetçilerine teslim olmuş Türk toplumu, siyaset cambazlarının öncülüğünde, demokrasiyi aratan kutuplaşmayla, kazanmayı değil kaybetmeyi öğrenmiş, ufkunu açanları değil karartanları izler hale gelmiştir.

Bilgi ve iletişim tekniği ile teknolojik yeniliklerin değerler sistemine şekil veren değişimi içindeki insan öncelikleri, bilgi çağının standart ve Kriterlerine dayanmaktadır.

Demokrasideki özlemleriyle ulaştığı sonuç arasındaki boşlukları göremeyen, kendisine kalkınma fırsatlarını kaybettiren alışkanlıklarıyla, saplantılarını tasfiye edecek refleks yetersizliği içindeki toplumların yaşamındaki çıplak noktalara bu Kriterler yeterince ayna tutmalıdır.

Ülkemiz kendisini, demokraside kötü sonuçlara maruz bırakan tercih ve alışkanlıklarıyla demokrasi erdemine kaynaklık eden kalkınmayla varılacak çağdaş değişim düzeyine, varamadığı için kendi dışındaki küresel değişimin itiraz edilemeyecek zorlayıcı etkisiyle, aşamayacağı ikilemler içinde bocalamaktadır. Çünkü demokrasi tarihindeki birikimi, yüksek dereceli değişim ihtiyacını gerçekleştirecek olanaklara yetmediği gibi defolu hale gelmiş demokraside zedelenmiş dokuların giderilmesi uzun soluklu eğitimle aşılacak mücadele sürecini gerektirmektedir.

Zira kendisini yönetmesi için fırsat verdiği siyaset kurumunun kapasite, kültür ve düzeyi toplumsal gelişmenin ne yazık ki gerisine düşmüştür.

Bugün geldiğimiz noktada, çaresi, yargı ve silahlı kuvvetler gibi kurumları zayıflatarak siyasi vesayet altına sokacak, demokrasi dışı sonuçlar getirecek ana yasa değişikliğinde aranan demokrasi ve ona bağlı siyaset sorununa, algılamamakta direndiğimiz ama koşullarına mecbur olduğumuz küresel değişimleri referans alarak ancak çözüm bulabiliriz.

Bu çözüm, insan yapısının değişiminden, demokrasi kültür ve işlerliğine değer katacak iradenin zafiyetini giderecek bilgi ve performans yenilenmesi olmadan, otuz kırk yılda yıllandıkça gerileyen, geriledikçe izan körlüğüne neden olan, akıl tutulmasıyla birlikte siyasetin bataklığını çoğaltan kadroların yerini alacak yeniçağın bilgi donanımındaki kadrolar yetiştirilmeden yaratılamaz.

21 yüzyılın oturmuş kurumsal değerler sistemi içindeki demokrasi, kazandığı evrensel ölçüyle, geri kalmış toplumların özlemi olmaya devam ederken, gelişmiş toplumlar lehine sonuçlar üreten sistem haline gelmiştir.

İnsan hayatını içine alan kalitenin yer bulduğu alanlar arasında en önde yer alması gereken demokrasinin toplumsal yararı kadar kalite ve niteliği de aynı seviyede önem taşır.

Bu kalite, 82 anayasasıyla hesaplaşmaya giderken, demokrasiye temel olacak kalkınma modeli ortaya koyamayan, demokrasinin niteliğinden çok sınırlarına takmış, geçmişte toplumu uçurumun kenarına getiren hoyrat siyasetçilerin kavga ve husumet üreten üslubunu benimseyip, uygulayan siyasetçilerle yaratılamaz.

Küresel alandaki değişimin demokratik sistem ve onun unsuru siyasete yansımaları da iyi algılanmalı.

Toplumu çağdaş dünya ölçülerine kavuşturacak değişimin üretiminde, kalite ve bilgi malzemesi kullanmak yerine geçmişte toplumu gelişmeyi engelleyen sınırlara hapseden yöntem bu günde geçerlidir.

Bu yöntemi kolaylaştıran toplumdaki kötü siyaseti tasfiye edecek refleks yetersizliği ile irade uyuşukluğu, toplumu seçeneksiz bırakan yönetim kadrolarındaki daralmaya neden olan sonucuyla demokrasiye de kusur yükleyen bir başka olumsuzluktur.

Bugün demokraside ileriye gitmenin dinamiğini yaratacak değişimden daha fazla geride kalmış kötü deneyimlerin korku ve kurgusunun işlendiği ülkemizde, günümüzün çağdaş demokratik yenilikleriyle örtüşen hiçbir tezi olmayan, aksine kafalarının arkasındaki karanlık planları demokratik ambalajla örtme kurnazlığındaki siyasetçileri alternatifsiz bırakan koşullar, fakirleşen demokrasinin geleceğe taşınan kaygısına işaret etmektedir.

Aydınları, akademisyenleri, ordu mensuplarını, düzmece iddialar ve hukuk dışı yöntemlerle, içeri atıp, özel seçilmiş savcı ve mahkeme üyelerinin hukuk ve adaleti katleden iddia ve yargılama tertiplerini işleten siyasal zihniyetin, gündeme getirdiği temel hak ve özgürlükleri genişleterek demokrasiyi koruyacak anayasa maddeleri içinde karanlık amaçlı hesaplaşmaları kolaylaştıracak cinlikler gizlidir.

30 yıl önceki kaosa bedel ödemiş, olanlara oh çekip, elini ovuşturanların, laik sisteme aykırı zihniyetlere açtığı yolda, Karanlık kafalara yirmi yıl sonrasına iktidar vizesi veren ihtilal anayasasının değişimindeki inadını memleket gündemi haline getirmelerinin amacı demokrasinin ayarını yükseltmek değildir.

Daha on yıl önce demokrasiyi araç görecek kadar gözü kara olan siyasetçilerin bugün halkı için demokratik sınırları genişletme çaba ve cömertliği altında demokratik iradenin asla göremeyeceği, gelecekte tahakkuk edecek sonuçları üzerine şüphe geliştirmek gerekir.

Gerçek demokrasi, halkın iradesine doğru rota kazandıracak isabet derecesiyle işler hale gelir. Demokratik kurallar geçerli olsa bile hiçbir yasa kuvveti daha fazlasını getiremez.

Halkı bu iradenin bilincine taşıyacak yönetim yetkisi verdiği siyasetçiler, bu gerçeği unutup, sonucunda halkın ütülmüş olacağı referandum süreciyle halkı demokrasinin gerçek rotasında doğru sonuca ulaşmanın bilincini unutturacak yöne çekebiliyorsa, sorun hukukun eksikliği ya da demokrasinin yetersizliği değildir. Demokrasi fazlasıyla vardır ama siyasal cambazlığa açık pozisyonuyla halkın sesine değil, siyasal aktörlerin çalıp, oynayacağı cümbüşe akortlanmış demokrasidir.

Çünkü içinden geçilen küresel ekonomik krizin ulusal mücadele öncelikleri dururken, referandum sürecinde, yarattığı gerilimle, istediği yöne sürüklediği halkın psikolojisini bozan siyasi kadro, yeni bir seçim zaferinin güç gösterisiyle, totaliter rejime doğru gidişin işaretlerini taşıyan, mevziler açıyorsa, iktidarın asıl amacının demokratik hakları genişletmek olmadığını anlamak için başka emareye gerek yoktur.

İradesiyle oynanan cambazlık karşısında, kuzu postu içindeki kurtların eylemlerini gizleyen söylemlerine dalmış halkın da nasıl bir demokrasi hak ettiği, ayrıca ele alınması gereken bir başka konudur.

Türk siyaseti, demokrasiye hastalık bulaştıran dar alan siyasetinin halka yüksek maliyet ve yük getiren olumsuz sonuçlarından muzdariptir.

Bugün sancısına yanlış teşhislerin reçetesiyle çare aranan demokratik sorunlara, ekonomik öncelikleri öne çıkmış halka alternatif bırakmayan miskinlik ve uyuşukluk içindeki, muhalefetin de aynı derecedeki ortaklığını göz ardı etmemek gerekir.

Demokrasinin uzlaşı kültürü olduğunu unutup, geçmişte iktidar paylaşımını parsa paylaşımının mücadele alanı haline getiren partiler, halkı koalisyon yılgını haline getirerek, tek partiyi iktidarda tutmaktan başka seçenek bırakmamışlardır.

Tek başına iktidar sorumluluğu taşıyacak Vizyon ve kapasitenin uzağındaki partilerin, daralttıkları demokratik alanda, kendilerin iktidara yakınlaştıracak hedefler geliştirmek yerine, iktidar yanlışlarına odaklı siperlerde oy fırsatına mevzilenmiş olmaları, halk iradesinin isabet dışı rotasını kalıcı hale getiren bir başka demokrasi Travması olmuştur.

Kendi kadrolarındaki hantal yapının yenilenmesinde bile acizliğe düşen PARTİLERİN, topluma umut verecek hiçbir proje üretmeden, ülkenin değişmez lideri, Atatürk adının arkasında sadece Cumhuriyet mirasını harcayıp, laik düzen sömürüsüyle beslenir hale gelmiş olması, halkı, boşlukları fırsata dönüştürmekte ustalaşan iktidara mecbur etmiştir.

Türkiye siyasetinde parti sayısı çoğalıp, siyaset yelpazesi genişledikçe aksine demokratik alanda daralma yaşanması şaşırtıcı değildir.

Toplumu sağ, sol ya da Laik veya dindar eksenli kutuplaşmalara götüren çatlaklara geçmişte yaşanan çatışmaların da kaynağı olan, siyasi partilerin dar açılı politikalarıyla, halkı yanlış yönlendiren kısır çekişmelerinin neden olduğu unutulmuş olamaz.

Demokrasi erdem ve kültürünü zenginleştiremeyen siyasi partiler, bu tür politikalara bağlı kaldıkça, demokrasiyi baskı rejimlerine açık hale getiren sebepleri ortadan kaldırmak yerine, darbelerden korunmanın çözümünü anayasanın gücünde aramaktadırlar.

Oysa demokrasi için tehlikeli olan sadece darbeler değil halkın ekonomik istikrar gerekçeli tercihiyle iktidar olmuş, muhalefetin seçeneksiz bıraktığı tek parti gücünün demokratik yolları dolambaçlı sayan, hukukun üstünlüğü ve adaletin denetimini köstek gören yaklaşım ve kavgacı tutumu da önemli bir darbe ve diktatörlük tehlikesidir.

Çünkü koalisyon hükümetlerinden yılgın halkın yüzde elli yedisinin benimsemediği halde iktidar olan partinin, seçeneksizliği devam ettikçe bu partinin gücünü artıran şartlar aynı zamanda iktidar umudu yaratacak projesi olmayan muhalefeti daha cılız ve güçsüz hale getirmektedir.

İktidar olanaklarının özellikle yoksul kesim üzerindeki etkisiyle sosyal adaleti zedeleyen dağıtımı, demokrasi inanç ve iradesinin yerini sulta bağımlılığına bırakırken, Laik devlet temeline örülen tuğlaların harcıyla, Atatürk düşünce ve ilkelerinin eskitilmesi, çağdaş yaşam tarzıyla, değerlerinin yerini alacak dini inançlara dayalı kültür ve yaşam tarzını güçlendirip, kalıcı hale getirecek, ideolojiyi beslemektedir.

Devletin Vali ve Kaymakamlarını siyasileştirmiş, Laik düzenin temeli olan eğitimi cemaat örgütlenmelerine resmen açmış bir gücün önünde demokrasinin amaç olmaktan çıkıp, çoktan araç haline geldiğini unutmayalım.

Laik Cumhuriyetin en sağlam kurumlarından olan Türk Silahlı Kuvvetlerini sindirmiş, gelecekte görev yapacak, hukukçu, eğitimci, bürokrat ve polisleri yetiştiren, cemaat okullarının eğitim sistemini de resmi ideoloji haline getirmiş iktidar gücünün çoktan tarih olmuş on iki eylül darbesinin anayasasıyla hesaplaşma tuzağına düşürdüğü halkımızın anlaması biraz güç olacaktır.

Halkı daha fazla demokrasi beklentisine itip, kendi gücünü artıracak iradeyi arkasına alan iktidar, kendisinin yargıdan şikâyetini haklı gösterecek, satın alınmış gazete ve televizyon kurumlarında çalışan kalemlerle, önce halkı demokratik kurumlardan soğutacak süreç yaratmış, sonra halkın iradesiyle o kurumları etkisi altına alacağı anayasa değişikliğini gerçekleştirmiştir.

Ama bu sürecin geçmişte darbeleri meşru hale getiren sebepleri, anayasal boşluklar değil bizzat siyasi partilerin izledikleri ideolojik politika ve hırslarla, kutuplaşmaların yarattığı bugün unutulmaktadır.

İktidara yakın olmanın cesaretiyle, irticaya özlem cüreti sergileyenler ne kadar demokrasi düşmanlığı içindeyse, anayasal kurumları zayıf düşüren plan ve adımlar karşısında Laik düzenden endişe ederek, arabalarına Atatürk adını yazıp, evlerinin penceresine poster asan halkın, karşı duruş yöntemi de kutuplaşma açısından o derece yanlıştır.

Halkı irticaya karşı duruşa sevk eden sebeplerin kaynağında yatan, referandum sonuçlarıyla bölgesel harita haline gelmiş olan siyasal bir ayrışmanın tehlikesini iyi görelim.

Çünkü bu işaretler, tek parti iktidarlarının ikinci döneminden sonraki güç doyumsuzluğunun demokrasi katliamına fırsat oluşturan kontrolsüz gücü yaratacağını göstermektedir.

Demokratik sistem içindeki kurumların sadece yürütme erkinden ibaret olmadığını pek dikkate almayan halkımız, bu sistemin asıl güvencesi olan özellikle yargıya sahip çıkacak iradenin uyuşukluğu içinde kaldıkça,

Yılların birikim zengini olmak yerine miras yemenin yorgunu haline gelmiş partilerden kaçarken, tek parti iktidarının demokratik ambalaj içindeki ideolojik doyumsuzluğunun memleketi götüreceği yeri göremiyor

Ne yazık ki yıllandıkça siyasetin taktik acemisi olan CHP sadece kendisini yıllandıran zamana hantallık kattığı için iktidar gücünün sınır tanımaz gidişini frenleyecek siyasi model üretememektedir.

Cumhuriyet Halk Partisinin, Lider sultasını aşamayan, normal yaş ortalamasının üstündeki kadro yapısıyla hantal ve yorgun görüntü içindeki, belediyecilikte, beceriksiz, siyaseti tutarsız, bilgi, proje ve yönetimde halka güven veremeyen, yeniliğe kapalı hali devam ettikçe bu süreç daha da uzayacaktır.

Ülkemizde ekonomik kalkınma önceliği devam ettiği sürece yerleşik demokrasiye kavuşmak için başta eğitim ve kültür seviyesinin yükselip, siyaset kurumuna etkin denetim getirebilecek halk iradesine ulaşılmalıdır.

Ekonomik kalkınma başarısızlığını gizlemenin kılıfı altındaki gerçekleri görmenin mecburiyeti içindeki halk, öncelikleri saptıran siyasetçilerin saltanatı üzerine kurulu oyunlarını bozacak refleks uyuşukluğunu atmalı, siyasete terbiye ve nizam verecek denetim ve tepki iradesini ortaya koymakta gecikmemelidir.

Ancak bu duyarlılık içindeki toplum yapısıyla, demokratik düzene doğru istikamet sağlayacak siyaset modeli yaratılabilir.

Sorun ülkemizin demokrasinin işlerliğine siyaset sorunu olunca, siyasette ki yenilenme ve düzelme için de, topluma ayna tutmak gerekir.

Siyasetin demokrasi içindeki rolünü taşıyacak aktörlerin niteliği ile siyaset sistemine yön verecek bilgi, politika ve ilkelerini denetleyemeyen toplumlar, ülke yönetiminde söz sahibi olacak kadroların halkı kolay yoldan cezp edecek çekiciliklerinin ötesindeki politika ve prensiplerin doğru veya yanlış yönlerine açı geliştiremezler.

Siyasal kurumların genel politikaları içerisinde kadro dağılımlarının da yüksek kalite, Vizyon, bilgi ve birikimle Kriter haline gelmiş Profili olmalıdır.

Bilgi çağının öncülüğünde, ülkemizin siyasal yazgısına demokrasi arızaları ekleyen yakın tarihimizin aksine, siyaset biliminin ışığında yaratıcılık, üretkenlik ve Vizyon değerde yönetim basireti gösterecek siyasetçilere olan ihtiyaç, aynı zamanda siyasette süregelen algılama ve kalıplarının da değişim gereğine işaret etmektedir.

Siyaset kurumunu yolsuzlukların, başarısızlıkların, kısır çekişmelerin alanı olmaktan kurtarıp, başarının geçerli olacağı, yüksek kalite ve standarda taşımanın yolu, seçmen iradesinin güvenini kazanacak etik değerleri benimsemiş, çağın değişimini okuyabilen, siyasetçiler yetiştirmekle mümkün olacaktır.

Sonuç Olarak:

  1. Toplum kesimlerinin iyi yönetim arzusunu algılayan yaklaşımla,
  2. Demokrasiye hizmet edecek siyasal politikalar geliştirip, bu politikalardan sapmadan,
  3. Halkın demokratik özlem ve inançlarını zayıflatacak kısır siyaset hastalığı yaymadan,
  4. Her parti üyesine açık ama eğitim, kültür, teknik donanım ve beceri Kriterini her yönetim kademesi için çıta haline getirip, eğitim alt yapısı üzerinde kurumsal kimlik ve Vizyon geliştirerek,
  5. Yenilik ve değişimi mutlak değişmez kural haline getirerek,
  6. İç rekabeti geçerli kılan yönetim prensipleriyle, Efor, emek ve başarıdan çok ego ve Kompleks üretenleri tasfiye edecek erken uyarı sistemi kurup, itaat ve yalakalığa açık alanları başarı Kriterine bağlı hale getirerek,
  7. Siyasetin söylem alanı olmayıp, denetime açık, fikir üretimine ve yaratıcılığa odaklı eylem sanatı olduğunu kurumsal kültür haline getirerek,
  8. Ekonomik ve sosyal gelişme politika ve prensiplerine bağlı kalarak, uzun vadeli planlara dayalı projeler üretecek, bilgi ve deneyim sahibi kadro zenginliği yaratarak,
  9. Ülke yararına sonuç verecek, sürdürülebilir iktisadi projeleri uygulayacak Yönetim Organizasyon tekniği ve disiplini kazanmış partilerden kurulu siyasal yapı oluşmadan Sağlıklı Demokrasiye Ulaşmanın Mümkün Olmayacağı Gibi Toplumsal Huzur Ve Mutluluk Da Türk Halkı İçin Hayal Olacaktır.

Doc. Dr. Feyzullah AYADENK

Paylaş Facebook Twitter E-Mail Whatsapp
Bize Ulaşın

Oteliniz Çağrı Danışmanlığı Hizmeti istekleriniz için bizlere ulaşabilirsiniz...