Demokratik Sistem Ve Yerel Siyasetçi
Çağdaş dünyanın benimsediği yönetim biçimi Demokratik sistemdir.Ulusların varlığını teşkil eden toplumsal bütünlüğü muhafaza edecek yönetim biçimi halk iradesiyle demokratik nitelik kazanır ama demokratik düzenin işlerliği seçimle yetkilendirilen siyasal sistemin kapasite ve niteliklerine bağlıdır.
Siyaset kurumunun organlarıyla, organizasyonu toplum bireylerinden güç alır, halkın içinden gelen bireyler demokratik çerçevede halkın izniyle görev alır. Siyasetçinin gücü görevini aşarsa irade zayıflar.
Halkın iradesi, siyaset kurumunu, siyaset kurumunun ulaştığı güç ve kapasite demokrasiyi işletir.
Demokrasi gücünü çoğulculuktan alır, çoğulcu sınırlar içerisinde işleyen yönetim sistemi, halkı temsil ederken anayasal çizgileri muhafaza eder, muhalefet hak ve hukukuyla halk iradesine aynı ölçü ve mesafede hassasiyet ve denge geliştirir. Aksi durumda demokrasi zarar görür.
Demokrasi inancı halkın iradi gücünü teşkil eder ama siyasetçi hata ve zaafı halkın demokrasi inancını zedelediğinde, demokrasinin tezahürü bozulur, adalet dengesi sarsılır.
Siyasal iradeyle verilen yetki içindeki güçler hiçbir surette mutlak değildir.
Gücün denetlenmesinde, kuvvetler ayrılığı ilkesiyle yazılı hukuk kuralları geçerlidir. Hukuka bağlılık, siyasetçi için demokrasi inancı kadar bağlayıcı olmalıdır.
Halk için demokrasi, demokrasi için halk iradesi ilkesinden yola çıkılırsa, demokrasinin işlerliği için de siyaset kurumunun niteliği önemli hale gelir.
Çünkü demokrasinin sağlığı salt seçim sisteminin belirleyiciliğinde, yazılı hukuk kurallarıyla korunamaz. Demokrasiyi asıl siyasetçi erdemiyle, siyaset kurumunun halkın iradesine bağlı disiplin ve başarısı koruyup, geliştirebilir.
Parlamenter demokratik sistemi benimsemiş ülkemizde, siyasi yönetimi halkın iradesi tayin eder. Her beş yılda yapılan seçimlerle, en yüksek siyasal kurum olan parlamento ve parlamento çoğunluğuna ulaşan siyasi parti hükümet yetkisi alır.
Merkezi hükümetle birlikte yerel yönetim seçimleriyle, il genel meclis üyeleri, Belediye meclis üyeleri ve Belediye Başkanları seçilir.
Böylece demokratik sistem içerisinde genel yönetimlerle, yerel yönetimleri belirleyen siyasal sonuç gerçekleşir.
Demokrasinin çağdaş yönetim özelliği kadar siyasal yöneticilerin demokratik sistemin yüklediği görevleri yerine getirebilecek kapasite ve nitelikleri de o derece önem taşımaktadır.
Ne yazık ki, ülkenin gelişme ve kalkınma kaderini bağladığı siyasal partilerle, siyasetçilerinin kapasiteleri konusunda Türk toplumu pek şanslı değildir.
Siyasetin çekici cazibesi, siyasete merak duyanların kariyer, ayrıcalık güç ve Kompleksine heves oluşturduğu oranda çalışıp, yaratıp, yaşatma ülküsünü zedelediği gibi halktan kopan siyaset kurumuyla siyasetçiyi halkın gözünde sürekli ucuzlatmaktadır.
Halk adına seçilip, halk yararına taahhütlerin altına girdiği halde aldığı yetkinin gücüyle halktan uzaklaşan çok sayıda siyasetçi, bugün halkın beklemediği yönde, halkın yararlarının aksine işler için çalışmaktadır.
Demokrasinin özgürlüklere açık yanı, siyasete cambazlık katan, siyasi kültür ve toplumsal değerlerle yönetim bilgisinden yoksun siyasetçilerin demokratik sistemin öz ve niteliğine yüksek oranda zarar vermesine kaynaklık etmektedir.
Bugün her partiden seçilmiş, görev başındaki Belediye Başkanı, seçim tarihi üzerinden iki yıla yakın zaman geçtiği halde aldığı taahhüdün altından kalkacağı beceri, deneyim ve sorumluluk erdemi kazanıp,
Vaat ettiği iş ve hizmetleri üretmek yerine ya cambazlıktan ya da yetersizlik ve çapsızlıktan, halkı hayal kırıklığına uğratan kişilik, anlayış, davranış ve gidişatın içerisine düşmüştür.
Her seçilmiş siyasetçinin temel vasıfları arasında, yüksek halk sorumluluğu ile halkın iradesini omuzlarında taşıyabileceği, özgüven, bilgi, yetenek, sağlam kişilik ve karakter olması gerekir.
Sahte dürüstlük görüntülerinin üstündeki perde kalktığında, gerçek becerisizlik, yetersizlik ve iradesizlik içine düşmüş, azımsanmayacak kadar siyasetçi görmekteyiz ülkemizde.
Halkın güven ve desteğinin derecesini tahlil etmenin yakınından bile geçmeyen, halkın iradesinden aldığı gücün cazibesine teslim olmuş yöneticiler sadece vade tüketmekte, halkın beş yılını ipotek altına almanın demokrasi ayıp ve aymazlığını görmezden gelmektedir.
Partilerin denetlemediği, kendini ölçemeyen, vaatlerini unutan, halkın iradesini taşımanın siyasi ve vicdani ağırlığını bilmekten aciz siyasiler, daha seçimin ikinci yılı dolmadan halka beş yıla mal olacak zararı fazlasıyla yazmışlardır halkın hesabına.
Oysa adına demokrasi denen bu çağdaş sistem içerisinde beş yıla mahkûm olmanın da demokratik açıklaması olmalıdır.
Çünkü halka kaybettirilen beş yıl ortalama insan yaşamının neredeyse onda biri olup, hiçte küçümsenmeyecek zaman sürecidir.
Siyasetin çapsız, gamsız ve kifayetsiz mensuplarına olanak veren kurumsal yapısı, başarısızlığa ve halkın seçim tarihine kadar başarısız yöneticilere mahkûm olmasını önleyecek iç denetim sistemini de kurumsal bir mekanizma haline getirmelidir.
Ülkemizin ekonomik zorlukları içerisinde istihdamdan, gelir dağılımına, sosyal adalet ve toplum sağlığına kadar ki birçok alanda iyi yönetilme ihtiyacını göremediği için beceriksiz siyasetçilere katlanmaya mecbur eden sistem, siyasetçilerin halka hesap verme yükümlülüğüne de mecburiyet getirmelidir.
Halk için seçilen siyasetçiyi, halktan itaat ve saygı bekler hale getiren Kompleksini, demokrasi içinde cezalandıracak adalet terazisi, siyaset kurumunun işleteceği bir numaralı araç olmalıdır.
Geliştirdiği Kompleksle, kendisini halkın üstünde gören ama yetenek ve nitelik yetersizliği ile de doğrultu ve iradesini kaybedip, kendisini dalkavuk ve çıkar gruplarına yönettiren siyasetçilerin, bir sonraki seçimde halkın duvarına toslamadan ve arkasında çoğalttığı hukuk dışı yanlışların götüreceği adalet önüne çıkmadan önce siyasetin bu mensuplarına vereceği cezası ve yaptırımı olmalıdır.
Birçok Belediyenin beceriksiz, yetersiz ve iradesini kaybetmiş yöneticileri tarafından baskı altında kalmış personeli, psikolojik sorunla birlikte, huzursuzluk, mutsuzluk ve endişe yaşamakta, halkın beklediği hizmetin kalitesi düşmekte, yandaş personel kayırmaları nedeniyle verimsizlik yaşanmakta, kaynaklar çarçur edilmekte, halkın çağdaş hizmet alma hakkı zarar görmektedir.
Demokrasi kurumu, çağdaş yönetim adına toplumsal bir amaç ve çoğulcu iradenin yönetim aracıdır.
Ancak demokrasinin işletim unsuru siyasetin demokrasiyi zedeleyen, toplumu demokrasiden soğutan boşluklarını kapatacak olan lehim kaynağı, insan unsurunun erdem ve kalitesinde yatmaktadır.
Ülkemizin çok partili sisteme geçişten itibaren siyasete ödediği maliyetler gün geçtikçe daha ağırlaşmıştır.
Kendi mutluluğu için kullandığı iradenin kendisine her defasında zarar ve yanılgı getiren sonucuna alışmış olan Türk toplumunun, iradi rotasını artık demokrasi inancından çok siyasetçi korku ve endişesi tayin eder hale gelmiştir.
Bu durumdaki halk, benimsemediği partiye dahi salt ulusal dengelerle istikrar için oy vermekte, kendisinin demokratik inançlarıyla örtüşen davaya değil, istikrarı muhafaza edecek siyasal beklentilere teslim olmaktadır.
Siyasetin, ülkenin ulusal değerleriyle toplumsal kalkınması üzerindeki maliyet ve yükünü hesaplayabilmek için siyasetçilerin liderlik vasıflarından önce insani ölçüleriyle, kişilik, karakter ve şahsiyet ölçü ve niteliklerinin analiz edilip, araştırılması gerektiğine inanıyorum.
Çünkü çap ve cürümünü bilmeyen siyasetçileri yetki verildiğinde değiştiren yetersizliklerini gizleyen siyasi ihtiras, özellikle Belediyelerde, onları avuçlarının içine alacak dalkavuk, cambaz ve şeytanların da en önemli güç kaynağıdır.
Bugün birçok siyasetçi, özellikle de Belediye Başkanlarının seçim öncesi vaatleriyle iki yılı aşkın zamandaki icraatları karşılaştırılsa, kaç siyasetçinin sınavı geçebileceği, önemli analiz konusudur.
Ama siyasetten aldığı gücün sihrinde kaybolmuş, sorumluluk duyguları ve vicdani hassasiyetleriyle birlikte utanma dokularını nasırlaştıran cazibe ve ihtiras, onlara dalkavukların gösterdiği istikamette çoktan başka hassasiyet ve doğrultular kazandırmıştır.
Böyle giderse; halk kendi demokrasisini seçim zamanı işletmek üzere, sabır zincirine halka takarak, nefsini silenlerle, bilenleri ayırt etmeye çalışırken, söylemi kifayetinden güçlü seçilmişler, yeni seçime kadar yönettikleri kurumlarda, halka yeni maliyetler üretmeye devam edeceklerdir.
Doç. Dr. Feyzullah AYADENK