İşletmelerde Yönetim

İşletmelerde Yönetim

Ekonomi mantığının gereği olarak iktisadi girişimlerin temelinde kar elde ederek varlığını artırıp büyüme hedefi vardır.

Girişimciler tarafından iktisadi faaliyet için yeter ölçüdeki üretim faktörlerini bir araya getirmenin gerektirdiği sermaye, daha başlangıçta cömertçe yatırım harcamasına dönüştürülürken, yatırım yer ve konusunun seçimiyle faaliyet verimliliğini sağlamada gerekli olan yönetim bilgisi genellikle göz ardı edilir. Üretimin iktisadilik ilkesi görmezden gelinir.

Ülkemizin yüksek orandaki tüketim kapasitesi hemen, hemen her sektörde karlı yatırım fırsatı sunar gibi görünse de, genel ekonomik ve siyasal sistemin uzun yıllar içinde yaratmış olduğu koşullar, özellikle hızlı büyüme sürecindeki orta ölçekli firmalar için çok çeşitli riskler oluşturmaktadır. Çünkü kırılgan yapıdaki faaliyetler üzerinde siyasal ve genel ekonomik koşullardaki değişimler her zaman baskı unsurudur.

Bugün girişimci profili üzerinde genel bir tahlil yapılacak olursa; firma ölçeği ne olursa olsun sağlam bir üretim ve ticaret kapasitesi için öncelikle, ülke koşullarını gözeten perspektifle, öz kaynaklarını iyi kullanarak istikrarlı büyümeyi sağlayacak yönetim disiplin ve işletmeciliğinin ön planda tutulması gereken firmalarda, kısa vadede yüksek kar hedefine ulaşma isteği bu önceliğin önüne geçtiği için, zaman, zaman yukarıdaki gereklere uymayan yöntemlerle alınan kısa ömürlü başarılar elde edildikçe bilgi, basiret ve istikrarı geçersiz hale getiren müteşebbis inancı da güçlenerek gözü kara atılım cesaretini her becerinin kendisinde toplandığını sanan müteşebbis hastalığı haline getirdiği görülmektedir.

Artık büyük karlar elde etmek şöyle dursun, kontrolden çıktığı için kaynakları hızla tükenmeye başlayan firmalar için aslında sonun başlangıcı olan işte bu nokta;

Tam tersine firma sahibinin çevresinde takdir edenlerinin çoğaldığı,

Değişik alanlarda yatırım ve ortaklık önerilerinin ardı ardına geldiği,

Büyük kararların daha hızlı alındığı,

Kredi teklifinde bulunan bankaların kapıyı aşındırdığı,

Çalışanların en bağımsız hareket imkânına kavuştuğu,

Büyüklük imaj ve hazzının sarhoşluğa dönüştüğü en tehlikeli noktadır.

Patron cesaret ve itibar gücüyle sihirli ellerin yönettiği firmada, artık patron daha az düşünür ama hep daha fazla meşguldür. Çünkü isabetsiz ve dağınık yatırım ve savurgan harcama planları artık kendisini amaç ve doğrularından kopartıp, asli işine yabancılaştırdığı gibi,

Önce bilgi, basiret, disiplin, öngörü ve ileriyi görme perspektifinin bileşkesi olan “yönetim” kavramının yerini alan cesaretle başlayıp, sonra rehavet ve körlüğe dönüşen hastalık haline gelerek, firmaların baştan aşağıya bütün hücrelerine yayılan verimsizlik ve hatta zarar ikamesi başlamıştır.

Bugün ülkemizde disiplin kültürü gerektiren üretim alanında verimsizlik toplumsal bir sorundur.

Bilgiye değer vererek gelişen ülkelerle aramazdaki mesafe sürekli açılırken, insan yaşamının her alanda ve aşamasında bilgiden uzak durma anlayışı, insanımızın kalkınma ihtiyacıyla yaşam kültürü arasındaki çelişkiyi ortaya koyan çarpıcı bir gerçektir.

Pozitif bilimler arasında sosyal yönü ağır basan “ iktisat biliminin içine aldığı meslek dalı; yönetsel ilkeler matematiğinin ön gördüğü kurallar içerisinde; “üretip, yaratma, ölçme, geliştirme sanatıdır”

İktisadi ve ticari faaliyetlerin bilgi alt yapısını bu gerçeğe dayandırarak, bilimsel öğretiye itibar eden anlayışını teknik kapasiteli yönetim kadrosuyla bütünleştirilmediği sürece, elde edilecek başarının uzun süreli kalıcılığından asla söz edilmez.

Bu gerçeğin aksine kültür düzeyi yüksek kesimlerde bile daha aile ortamında başlayan bilimsel öğretiden geçme ideali, özellikle ekonomik alanda bilgiden yararlanma söz konusu olduğunda girişimciyi yanılgıya götüren kısa vadeli araç ve yöntemlerin gerisine düşmektedir.

Geniş ölçüde sosyolojik tahlil gerektiren bu olgun; ne yazık ki, ekonomik faaliyetlerin % 98 ini oluşturan KOBİ düzeyindeki firmaların profilini ortaya koyan çarpıcı bir gerçektir. Ülkemizde doğrularla yanlışların olduğu gibi gelişme ve çöküntüye ilişkin değer ölçüleri de çok farklı algılama biçimine sahiptir.

Hiçbir plan ve programa dayanmayan yatırım harcamasına cesaret gösterebilen anlayış, her nedense yatırım ve işletme faaliyetine zırh ve güven oluşturacak küçük çaplı yönetim bilgisi ve organizasyon maliyeti karşısında sıkı bir direnişe geçiyor.

Yönetim yapılanması ve kurumsallaşma organizasyonu için kaçınılmaz şartlar ağır bastığında, yöneticiler için artık köhnemiş ve zararlı hale gelmiş yöntem uygulama ve alışkanlıkları yenmenin zorlukları başlamaktadır. İşte bu aşamada her bir personelin yararsız alışkanlıklarını sürdürme direnişi, yapılanma disiplini ve inancı ortaya koyması gereken firma sahibinin sabırsız sonuç beklentisiyle birleşerek ön yargılı yaklaşımla, sistemin yararsızlığını kanıtlama çabasına dönüşmemelidir.

Dinamik yapısı ve çeşitli maliyet unsurunu kullanarak üretim faaliyeti yürüten

İşletmeler için;

Personel düşünce ve davranışlarının iktisadi davranış biçimine çevrilmesi,

Edinilmiş laçka ve alabildiğine özgür alışkanlıkların giderilmesi,

Teknik uygulamaların yönetsel izlek haline getirilmesi,

Kuralların yerleştirilmesi,

Yetersiz olan bilgi ve kültür alt yapısının kurulması,

Firma dışı ilişkilerin yeniden düzenlenmesi, daha da önemlisi yetersiz iş gücü kapasitesine sahip bölgelerin kısıtlı insan kaynağı ile önemli yerlere personel yetiştirilmesi elbette zaman, kaynak ve sabır işidir.

Kurumsallaşma ihtiyacını yaratan sebepler nasıl ki kısa sürede oluşmadıysa, kurumsallaşmayı yerleştirmenin de uzun vadeli yapılanmayı gerektiren süreci olması doğaldır.

Kurumsallaşma bugün verimlilik, dayanıklılık, doğru yatırım ve üretim için olduğu kadar ülkemizi içine alan evrensel talep ve standartlar açısından da kaçınılmaz süreç olarak karşımıza çıktığına göre,

İşletmeler için maliyeti ne olursa olsun, temel olan kurumsallaşma kavramı üzerinde irade ve inanç edinmek, ekonomik faaliyet içerisindeki her girişimci ve işletme sahibinin göz Ardı edemeyeceği bir mecburiyet olmalıdır.

İktisadi sistemin gerektirdiği yönetim yapılanması içerisindeki kurumsallaşma bir alt yapı unsuru olarak benimsenmediği sürece, sadece girişim güç ve cesaretine dayanan faaliyet anlayışı göreceli olarak büyüme ve gelişme yaratsa bile, uzun vadede getireceği riskler işletmeler için her zaman tehlike unsuru olmaya devam edecektir.

Doc. Dr. Feyzullah AYADENK

Paylaş Facebook Twitter E-Mail Whatsapp
Bize Ulaşın

Oteliniz Çağrı Danışmanlığı Hizmeti istekleriniz için bizlere ulaşabilirsiniz...