Girişimcilik Ve Yöneticilik
Ülkemizdeki iktisadi ve ticari anlayış genelde girişimci üzerine kuruludur. Bu anlayışın doğal sonucu olarak yatırım yapan, işletme açan her girişimcinin aynı zamanda yönetici olduğu kanısı yerleşik hale gelmiştir.
Başlıca kaynak israfının nedenlerinden birisi olan yanlış yatırım ve yönetim eksikliğine bağlı zarar ve kayıplarda maalesef bu yerleşik düşünceye dayanan bir sonuçtur.
Ülkemizde sadece Organize Sanayi bölgelerindeki yarım kalmış yatırımların tutarı 50 milyar doların üzerindedir. Buna faaliyetini sürdürmekte olup, verimli işletilemeyen işletmelerin kar kaybı ile kaynak israfı eklendiğinde, sırf yanlış işletmecilik nedeniyle geniş boyutlu bir kayıp ve kaçağın ortaya çıktığı görülecektir.
Yönetici ve yönetim kavramını benimsemeye ufku yetmeyen özellikle orta ve küçük işletme girişimcileri, bu yaklaşımla aslında kendi bindikleri dalı kesmekle kalmamakta, varlıkların büyütülmesine de sınır getirmektedir. Çünkü yönetimi ciddiye almayıp, yönetim tekniğine yabancılaştıkça doğru yönetimle geliştirilecek kaynakların bilgisizlik ve Kompleksle küçülmesine neden olmakta, faaliyetin geleceğini riske etmektedirler.
Yönetimle girişim ayrı kavramlardır. O nedenle sermaye ve servet birikimine sahip olmakla yönetim bilgi ve birikimine sahip olmanın ayrı tutulması gerekir. Dolayısıyla girişimciyle yöneticiyi de bir birinden ayırmak şarttır.
Ülkemizde miras intikali başta olmak üzere sermaye birikimine kaynaklık eden çeşitli alternatifler küçük büyük birçok alandaki işletme kuruluşuna olanak vermektedir. “Sermaye bende olduğuna göre her şeyi ben bilir ve yönetirim” düşüncesiyle her girişimcinin kurduğu işi yönetebilecek bilgi ve deneyime sahip olduğunu düşünmek, günümüz modern işletmeciğine aykırı, iktisadi düşünce tarzıyla ekonomi mantığına ters düşmektedir.
Ülkemiz iktisadi ve ticari açıdan (çevresel, doğal ve coğrafi) birçok avantajlara sahip olmasına rağmen kaynak israfı ve üretim verimi açısından tam bir modern düşünce fakirliği içindedir.
Çünkü işletme kaynaklarının yönetimi, geliştirilmesi ve korunması konusuna iş yeri açılış ruhsatı kadar önem verilmemekte, karanlığa kurşun atmanın getirdiği yanılgılarla kayıpları doğal sonuç gibi algılayan düşünce tarzı, yönetim konusunu gereksiz maliyet olarak algılamakta, adeta işletmecilik gerçeğine sırt dönülmektedir.
İktisadi ve sosyal gelişmenin karşısındaki bu olumsuz düşünce alışkanlığına rağmen küresel bütünleşmenin getirdiği zorlayıcı şartlar ve Kriterler yavaşta olsa faaliyet başarısı için vazgeçilmez konumdaki yönetim kavramını kaçınılmaz hale getirmeye başlamıştır. Bu yöndeki anlayış değişimini azda olsa görmekteyiz.
Ülkemizde işletmelerin yüzde 98 oranında KOBİ düzeyinde olması, üretimdeki verim düşüklüğünde, yönetim yetersizliği içindeki küçük ölçekli işletmeciliğin payını gözler önüne sererken, kar yetersizliği ile faaliyet başarısızlığının da gelir adaletiyle dağılımına etkisini yeterince ortaya koymaktadır.
Geleneksel işletmecilik alışkanlığı hüküm sürerken, kalite standartları değişmekte, tüketici eğilimleri ve kalıpları belirleyici olmakta, rekabet şartlarıyla piyasa hareketleri de aynı hızda zorlayıcı hale gelmektedir.
Aynı üründen tüketici ihtiyacından daha fazlasını üretenlerin cirit attığı piyasada, aynı yolu sürdürenlerin aynı noktada durma inadı, değişime direnmektir. Rüzgâra karşı duruşun sonucu, rüzgârın geriye iteceği yer ve duruma rıza gösterme halidir. Bu saptamayı doğrulayacak binlerce KOBİ işletmesi verimsizlik, finansman zorluğu ve kar yetersizliğinin getirdiği şartlarla boğuşmaktadır.
Küresel Entegrasyon koşulları iletişim teknolojisine dayalı sınırsız kolaylıklar getirse de, değişimin gerisindeki üretim ve ticaretin önünde rekabet engeli dağ gibi büyümektedir.
Ticari sınırların kalkmasına dayalı avantajların yerinde duran işletmeler için değil değişim algısı üzerine yeniliğe yelpaze açan, yönetim refleksine ve uzun vadeli gelişme perspektifine uyumlu işletmeler için olduğu unutulmaması gereken gerçektir.
Aslında ekonomik gelişme açısından ülkemiz önemli girişimci kapasitesine sahiptir. Bireysel yatırım alanında yüksek cesarete dayalı girişimler bu gerçeğin kanıtıdır. Ancak sağlam bir yönetim alt yapısından yoksun işletmeler için sayısız riskler onları beklemektedir. Ağır vergi yükü başta olmak üzere doğrudan ve dolaylı birçok faaliyet dışı yükümlülükler işletmeleri daha fazla zorlamaktadır.
Ayrıca işletme açılışından kapanışına kadar bütün aşamalardaki ruhsat, tasdik, mesleki üyelik ve tescil zorunlulukları, işletmelere birçok dolaylı yük getirmektedir.
Bugün ticaret ve sanayi odalarıyla her bir meslek içinde dernekleşmeden federasyonlaşmaya varan örgütlerin, işlevleriyle birlikte işletmeler üzerindeki yükleri açısından tartışılması gereken kurumlaşmadır!
Ülkemizde 1984 yılından bu yana sürdürülen bürokrasiyi azaltma çalışmaları ne yazık ki bürokratik formaliteleri azaltsa bile maliyetini zerre kadar azaltmamış bu maliyetler aksine her geçen yıl daha da artmış ve daha karmaşık hale gelmiştir.
Söz konusu mesleki ve sektörel örgütlenmelere verilen önem, işletmelerin temel sorunu olan yönetim organizasyon konusuna ve dolayısıyla verimlilik ve karlılığa karşı gösterilmemiştir. Ticaret ve Sanayi odalarıyla Esnaf odalarının en büyük işlevi ülkenin ulusal kalkınma ve ekonomik gelişme programlarıyla uyumlu işletme yönetim standartlarını geliştirip yaygınlaştıracak destekler vermek olmalıdır. Ne yazık ki onlar iletişim teknolojisinin girmediği yer kalmayan bir çağda açılıp kapanan işletmelerin istatistiğini tutup, üyelik ve aidat tahakkuk ve tahsilâtı yaparak, üyelerinin sırtından iktidar yarışı sürdürüp, çok sayıda müdür, memur ve hizmetli çalıştırmaktır.
Bölgesel ekonomik şartları içine alan küresel gelişmelerle birlikte ülkemizin içinde bulunduğu kalkınma ihtiyacı; işletme sorunlarını hızla giderecek, ülkenin ekonomik gelişme politikası öncülüğünde verimlilik, istikrarlı faaliyet ve üretimde kalitenin teminat ve temel dayanağı olan İşletme Yönetimi konusunda yeni Kriterler ve standartlar getirilmesini gerekli kılmaktadır.
Yukarıda işaret edilen girişimci alışkanlık ve eğilimini değiştirecek ölçüde modern yönetim kavramının artık en küçük işletme ölçeğinde dahi uygulama konusu yapılması ve bu yönde çabalar geliştirilmesi işletmecilik alanında faaliyet başarısını beraberinde getirecektir.
Bunun yanı sıra Üniversitelerin nicelikten niteliğe geçiş yapacak, iktisadi ve sosyal şartlarla uyumlu eğitim programlarını yenilemeleri de işin bir başka tamamlayıcı yanıdır. Bugün en fazla talep gören İktisat ve İşletme bölümlerinden mezun olan öğrencilerden etkin bir staj sürecinden geçip, bilgi ve donanımını geliştirecek araştırma ve uygulama deneyimine ulaşmış olanlar dışındakilerin kendilerini yöneticiliğe hazırlayacak iş alanlarında yer bulup, talep görmeleri mümkün değildir. Çünkü mevcut öğrenim sistemi işletme ekonomisi ve yönetimi
Konusunda öğrenciye donanım sağlayacak içerikten uzaktır.
Ayakları yere basmayan bir işletme ve ekonomi eğitiminin bütünlükten uzak, yarım yamalak ve genel bilgisiyle piyasa şartları ve işletme ihtiyaçları çok farklılık içindedir. Piyasaya sırtını dönmüş bilim çevrelerinin göremediği bu çelişki aslında Üniversite mezunları için iş bulma olanaklarını kısıtlarken, geleneksel yöntem alışkanlığındaki girişimci ve işletme sahipleri nezdinde bilimsel öğretinin itibar ve saygınlığına gölge düşürmektedir.
YÖNETİCİ PROFİLİ
İnsan yaşamının sürdüğü her yerde yaşamsal ihtiyaçlarla yaşama kaynaklık eden varlıklar hep olacaktır.
Bu iki unsurunda organize edilmesi için yönetim gerekli olup zaten yaşamın kendisi de iyi yönetim sayesinde devam ettirilebilen süreçtir.
Kaliteli yaşam çok üretmekle, verimli üretim ise başarılı yönetimle mümkün olup işletmelerin faaliyet başarısı mutlak iyi yönetim gerektirmektedir.
“Yönetici kavramına” ortak hedeflere ulaşmak için işletme varlıklarını bir araya getirerek çalışanları yönlendirme ve onlara liderlik etme şeklinde tanım getirebiliriz.
Bu ifade kuşkusuz işletme yönetimi kavramı için yetersizdir zira işletmenin kaynakları sadece iş gücünden oluşmadığı gibi işletme yöneticilerinin işi de sadece personelin yönlendirilmesinden ibaret değildir.
Başarılı bir yönetici için yönetim kavramının kapsamı oldukça geniştir. “Yönetim öğrenilebilen ama öğretilemeyen bir sanat ve yaratıcılık dalıdır” Yöneticiliğin gerek biçimsel gerekse biçimsel olmayan tarifi çok daha geniş olduğu gibi eğitimle kazanılamayan doğal yetenekleri de ayrıca gerektiren boyutu vardır.
Yöneticilik günümüzde yönetimin geniş bir alanı kapsamasına rağmen yönetim fonksiyon ve işleviyle yönetici sorumluluk ve görevlerine ilişkin tanımlamaların daha dar açılı olduğu, biçimsel ve biçimsel olmayan görev tanımlarının uygulamada farklılık gösterdiği bilinmektedir.
Yöneticilik, bütünsel bir örgütsel uyum içinde sürükleyici, tamamlayıcı, geliştirici, düzenleyici, tanım getirici, etkisiyle görülür. Lider yöneticilik ise tanımlanmayan ama fark yaratan vasıflarla fark edilen bir vasıftır.
Yöneticiyi çevresinde farklı kılan, neyin nasıl yapılacağını değil neyin neden yapılacağını öğreten davranış biçimiyle organizasyon bütünlüğünü sağlamadaki etkinliğidir.
Her yöneticinin lider olması gerekmez ama liderlik yöneticinin kişiliğinde var olmalıdır. Liderler sürükleyicidir, örgütsel işbirliği içinde farklılıkla fark yaratma başarısı sayesinde liderliğe ulaşırlar.
Profesyonel iş yaşamının vazgeçilmezleri arasında yöneticilerin üstün nitelikler edinmiş olması, vasıflarını yansıtacağı davranışlarıyla sosyal duyarlılığını iletişim aracı haline getirmesi, duygusal zekâ ile çalışanlarla üst yönetimden kabul görüp, güven duyulacak Profil sergilemesi kaçınılmazdır.
Yönetim uygulayıcıları, öz güveni yeterli, öz saygısı yüksek, gerilim ortamlarına hazırlıklı, çalışanları mutlu eden çalışma atmosferi sağlayan, çalışanların kültür yapısına uygun Motivasyon teknikleri geliştirip uygulayabilen kişisel sorun ve isteklere kurumsal çerçeve içinde çözümler yaratan etkinlikte olmalıdır.
Yöneticiler görev adamı değildir, kendisine yüklenen görevlere teslim olup, ayrıntısına saplanmadan, yürütülecek işlerin genel çerçevesiyle, organizasyon amaçlarına uygunluğundan hareket eder, amaçlara uygun tarzda iş yürütülmesini sağlar, yetki ve üstünlük devrine önem verir.
Organizasyon bütünlüğünü sağlamak, örgütsel davranışları denetlemek, hedeflerin içini dolduracak işlerin niçin neden yapılması gerektiğine inanç ve yetenek yaratmak yönetici görevleri arasındadır.
İş verim ve kalitesi örgütsel ilişkilerle yönetim tekniğine bağlıdır.
Yetersiz eğitim seviyesindeki ekiple, yüksek verim hedefine ulaşmak gerçekleşmeyecek düşler arasındadır. İşlerin nasıl yapılacağı konusunda eğitimli alt kademe personel fazlasıyla sorumluluk üstlenecektir.
Personelin eğitim eksikliğini gidermek yöneticilerin en başta gelen görevleri arasında olmalıdır.
Eğitimli personel başarılı işletme yönetiminin en önemli kuvvetidir.
Bireysel yetenek ve niteliklerden çok kurumsal güce inanması gereken yöneticiler ekip yönetimi üzerine yoğunlaşır.
Yöneticiler mükemmel işlere duyarlıdır ama mükemmeliyet fikrini saplantı haline getirmeden değişime odaklı olmalıdır.
Düzenleyici ve dengeleyici fonksiyon içinde hareket etmeli, çözüm ihtiyacı yaratacak sorunları önceden keşfetmeli, personel eğilim ve davranış tarzına hep olumlu ve uyumlu yön vermelidir.
Yöneticilerin başarı Kriteri verimliliktir.
Verimlilik işletmelerde başlıca ekonomik verilerle ölçüye tabi tutulur.
Uygun iş ortamı, doğru görev dağılım ve tanımlamasıyla hedefleri benimsemiş personel yapısı, yüksek performansın alt yapısı ve temel şartıdır.
Gerçekçi hedefler saptamış yöneticiler, hedeflerin gerçekleşmesini sağlayacak ekip ruhuyla başarı inancını mutlak tesis etmiş olmalıdır. Başarılı gidişat ve sonuçlarını ekibiyle paylaşması, topluluk hazzını artıracak, ortak hedefler içinde ortak mutluluk paydaşlığı getirecektir.
Başarılı faaliyet sonuçları için iş hacmi ölçü olmadığı gibi çoğu zaman aldatıcıdır. Sağlam bir maliyet kontrolüne dayanmayan üretim alanlarında, eğer verimliliği gayrisafi hâsıla oranında artırmadığınız takdirde maliyetler aynı oranda artacağı gibi karlılığı baskı altına alan risklerde yükseliş gösterecektir.
Faaliyet hedeflerinin anayasası işletme bütçeleridir.
Planlı bir çalışma içindeki işletme yönetimleri bütçe uygulamasına büyük önem verir, bütçe hedeflerine titizlik gösterir, bütçelere bağlı kalma prensibini elden bırakmaz. Hedeflerdeki sapmalarla maliyet unsurlarındaki değişimin erken uyarı aracı bütçedir. Bütçeler yol gösterici özelliğe sahip, yönetim uygulamalarına ışık tutup, öngörü kazandıran değerdedir.
Kendinden daha fazla örgütsel gücüne güvenen yöneticiler örgütsel yöntem ve araçlar kullanır, sorumlulukları ekibiyle paylaşır, yaratıcı fikirleri teşvik ederek ekibini düşünmeye iter. Her bir personelin kol gücüyle birlikte beyin gücünü hareketlendirmenin hiçbir maliyeti yoktur ama getirisi yüksektir.
Analiz Ve İstatistik
İşletme yönetiminin amacı kaynakları verimli kullanarak hedeflere uygun faaliyet sonuçlarına ulaşmaktır. Kaynak kullanımının ihtiyaç olduğu her yerde kaynak sarfiyatı da önemli yer tutar. Verimlilik Kriteri ise bu kaynakları nasıl yaratıp, nasıl muhafaza ediyoruz ve nasıl sarf ediyoruz, sorusunun cevabında yatmaktadır. Hangi yöntemle daha nasıl verim artışı sağlanır bunun tekniğine ulaşmanın en etkili yollarından birisi de, analiz ve istatistik tekniği ile veri kontrol sistemidir.
Analiz ve istatistik tekniğine önem vermeyen yöneticiler, uzak görüşlü açı geliştiremezler. Öngörüleri zayıf, teşhis ve tanımları genelde yanlıştır. Uygun göstergeli veri üretimini işletim tekniği haline getirerek, veriler üzerinde gerekli tahliller yapmak yöneticilerin günlük iş planlarında mutlaka yer almalıdır.
Dönemsel sonuçlar üzerindeki çalışmayla mukayeseli karşılaştırmalar yapılmalı ortaya çıkan farklılıklar üzerinde yeni strateji ve gerekli tedbirler geliştirilmelidir. İyileştirme gerektiren birimlerde müdahaleci olmaktan kaçınılmalı, geniş açılı yaklaşım göstermelidir. Yöneticiler, her davranış ve hareketiyle yüksek performansa öncülük etmeli, her zaman yüksek tempo görüntüsü içinde olmalıdır. Zamanını verimli kullanmalı, meşguliyetini artıracak ayrıntılardan kaçınmalı, miskin, yorgun ve bezgin görüntü vermemelidir. Zamanım yetmiyor diyen yöneticilerde mutlaka zaman planlama hatası vardır, çok çalışmak zorundayım diye yakınan yöneticiler ise acınacak durumdadır. Çünkü yönetici zafiyetinin bir başka yönünü ortaya koyan bu durumda, onlar iş yükünü sosyal yaşam alanlarına taşırmakla gelecekteki performans kredisini harcamaya başlamış demektir. Yükselişe değil, tükenişe hazır olsunlar.
İşletme organizasyonu içinde ekipten bilgi gizlenmesi artık terk edilmesi gereken bir yönetim alışkanlığıdır. Samimiyet ve şeffaflık işletme yönetimlerinin değişmez politikası olmalıdır. Personelden gizlenen bilginin işletmelere hiçbir fayda sağlamayacağı bilinmelidir. Nasıl ki yüksek performans için samimi diyalog şart ise bütün ekiple paylaşılması gereken faaliyet verileri de performans yükseltmenin gösterge ve gerekçesi haline getirilmelidir. Bilgi paylaşım içtenliği gösterilmeden, doğru ve ortak amaçlar etrafında dahi örgütsel ikna sağlamak mümkün değildir.
İç Ve Dış Denetim
İşletmelerin faaliyet sonuçlarının başarı derecesi işletme sahip ve yöneticilerinin tatmin ölçüsüyle karlılık beklentisine göre değişim gösterir. Zaman içinde de aynı atmosferi solumak, işletme körlüğüne sebep olarak resmin bütününü görünmez hale getirebilir.
Böylesi durumlarda; yanlış algı, yanlış değerlendirme ve sonucunda yanlış kararlar kaçınılmaz olur.
Yerleşik alışkanlık, yöntem ve uygulamalarla sonuçlarının mutlak surette bir denetim mekanizmasına bağlı yürütülmesi, işlerin sağlığı ve doğruluğu açısından büyük önem taşımaktadır.
Özellikle mali işlerden başlayıp, bütün organizasyon üzerinde uygulanması gereken iç denetim, iş süreçlerine doğruluk kazandırır, dış denetim ise yeniliklerin geliştirilmesine, değişime daha hızlı geçilmesine katkı yapar.
Verimlilik
Yönetim tekniğinin ana amacı verimlilik olup bu yazınında büyük bölümünde sıkça işlenmesine rağmen verimlilik kavramına bir kere daha dönülmesinde fayda var.
Verimliliğin iş süreçlerinde üç ana unsuru vardır;
Performans
Çalışanların yetkinliği (yetenek, beceri ve eğitim)
Motivasyon
Yüksek performansa ulaşmanın temel yolu, birçok olumlu faktörü bir araya getirmeye bağlıdır. Zaman kullanımını azaltacak pratik yöntemler, teknoloji kullanımı, iletişim ve koordinasyon tekniği, etkin dağıtım ve tedarik hızıyla, geliştirilecek daha birçok kolaylık ve pratik yöntemler başlıca performansa doğrudan etki eden unsurlardır.
Yüksek performansa ulaşmanın bir diğer temel şartı ise; iş görenlerin yetkinliğidir. Çalışanlardaki yetersizlik ve beceri eksikliği, performans düşüklüğünün başlıca nedenidir. Yöneticiler zamanının yarıya yakınını, kadrolarının yetkinlik düzeyini artırmaya dönük çalışmayla harcarlar. Yöneticinin ekibini kendi başına amaca ulaşan insanlar haline getirme yeteneği de yetkinlik artışında bir başka faktördür.
Başarılı yönetimin iş gücü performansı ve verim artışı açısından en önemli aracı motivasyondur.
Birçok faktöre bağlı olarak bozulan Motivasyonu yeniden sağlamak oldukça maliyetli iş olup, verimliliğe doğrudan etki yapar. Çalışanlarda; odaklanamama, dışsal etkenler, görevi anlamama, yetenek eksikliği, beceri yetersizliği, uyumsuzluk gibi nedenler Motivasyon bozukluğunun başlıca nedenleridir.
Yöneticiler birinci öncelikteki iş olarak yüksek Motivasyon teknikleri geliştirmeli, moral düzeyine azami önemi göstermelidir.
İyi yönetim bu günün şartlarında işletmeciliğin temel ve en genel ihtiyacıdır.
Girişimciler kadar hangi kademede olursa olsun yöneticilere de bu alanda büyük görevler düşmektedir.
Aslında girişimci, yönetici ayrımı yaparken bu ayrımın biçimsel olduğunu göz ardı etmemeliyiz. Çünkü ekonomik faaliyetler içerisinde işletme sahipliğinin hiçbir önemi olmadığını ortaya koyan yönetim kavramı, geçerliliği olan her yetenek ve değer yaratacak potansiyeldeki yöneticiyle personeli öncelik ve paylaşım yönünden zaten işletmelerin paydaşı, ortağı ve vazgeçilmezi haline getirmektedir.
Yeter ki rasyonel ölçü ve Kriterler karşılıklı düşüncelerde yer bulsun!
Doç. Dr. Feyzullah AYADENK